“Filistin, üçüncü bir intifadaya tanık oluyor.” – Bisan Edwan
Filistinli gazeteci ve yazar Bisan Edwan, Filistin’in güncel durumu hakkında sorduğumuz sorulardan yola çıkarak bir yazı hazırladı.
Aksa Tufanı operasyonunun Arap-İsrail çatışması tarihinde bir ilk olduğunu ve aynı zamanda İsrail’in kurulduğu 1948’den bu yana maruz kaldığı en sert saldırı olduğunu söyleyebiliriz. Filistinlilerin işgale karşı tarihlerinde gerçekleştirdiği en büyük operasyon olmasının yanı sıra bu süreç, daha önce Arapların İsrail’le yaptığı savaşlarla karşılaştırılamaz, çünkü bunlar düzenli ordularla yapılan dolayısıyla nitelik farkı olan çatışmalardı.
Aksa Tufanı operasyonundan çıkarılabilecek pek çok sonuç ve ders var.
İsrail’in tek üstünlüğü hava ordusunun olmasıdır. Dünyadaki en modern teknolojiyi kullanarak sivillere ve çocuklara yönelik hedefleri bombalıyor veya rastgele saldırılar düzenliyorlar. Fakat şu anda sokak savaşına dönüşen çatışmada Filistin halkı galip geliyor.
Aksa Tufanı operasyonu, fantastik filmlerde bile beklenmeyen bir operasyon olsa da, Filistinlilerin 2021 yılının Mayıs ayında işgale karşı başlattığı “Kudüs Kılıcı” savaşının doğal uzantısıdır çünkü bu savaş farklı bir temelde yer alıyordu. İşgale karşı başlatılan Kudüs Kılıcı savaşında, Gazze’deki grupların Kudüs’te meydana gelen saldırılara ilk kez inisiyatif alarak karşılık vermesi, Filistinli grupların artık “başlatma” yeteneğine sahip olduğu anlamına geliyordu. Kudüs Kılıcı savaşıyla birlikte Filistinlilerin saldırıları artık sadece İsrail’e karşılık vermekle sınırlı olmaktan çıktı ve bu savaş aynı zamanda İsrail’in planını da bozdu. Kudüs’ün Batı Şeria’dan ayrılması ve Kudüs’ün Batı Şeria’dan ayrılması için cephelerin ayrılması ve her cephenin ayrı ayrı izole edilmesi yıllar aldı.
Filistin Kurtuluşu Halk Komitesi Aksa Tufanı operasyonunun ilk saatlerden itibaren Filistin direnişini destekleyen bir medya açıklaması yaptı: “Biz çete değiliz, ulusal kurtuluş hareketiyiz.” FHKC’ye bağlı Ebu Ali Mustafa Askeri Tugayları, liderliğini El Kassam Tugayları’nın komutası ve bayrağı altına verdiği ilk günden bu yana başta Halk Cephesi olmak üzere tüm Filistinli gruplar direnişe destek veriyor.
Mescid-i Aksa’nın kırmızı çizgi olduğunu, Mescid-i Haram’a yönelik herhangi bir saldırının Filistinliler tarafından kabul edilemeyeceğini net bir şekilde ortaya koyan Aksa Tufanı operasyonu, ortaya çıkan büyük Mescid-i Aksa İntifadasını hatırlattı. Eylül 2000’de Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa saldırısına bir yanıttır.
Toprakları zaten tam teşekküllü bir intifada olan Filistin, Aksa Tufanı operasyonuyla üçüncü bir intifadaya tanık oluyor. Bilinen önceki intifalardan biçimleri ve araçlarıyla farklı olması, farklı koşul ve durumlardan kaynaklanıyor. Mevcut koşullar göz önüne alındığında, 1936’daki ayaklanma, genel grev kararına kadar uzandı. 1987’de ilk intifada başladı ve 1993’te sona erdi. 2000’lerde başlayan silahlı ayaklanma, sokak çatışması ve gerilla savaşına dönüştü. Bugünkü intifada ise, füzelerin, insansız hava araçlarının ve en modern teknolojilerinin kullanıldığı bir ayaklanmaya dönüştü. Filistinliler de bu araçları kullanıyor.
Aksa Tufanı Operasyonu, işgalcilerin zulmüne ve Filistin halkına yönelik baskısına dayanan Filistinlilerin durumunun sonsuza kadar devam edemeyeceğini, işgalin aşırı gücünün ve Filistinlilere yönelik sürekli saldırı halini garanti edemeyeceğini anlatıyor. Güvenliğin sadece İsraillilerin değil herkesin güvenliği, barışın da Filistinliler tarafından da kabul edilen, “adil bir çözüm” ekseninde mantıklı ve makul bir zeminde olması gerekmektedir.
Batı medyasında sivil ölümleri propaganda aracı olarak kullanılıyor ancak bilmedikleri bir şey var. İşgalci devlette hiç sivil yok. Özellikle de Kibbutz yerleşimlerinde yaşayanların hepsi ya askere alınmış ya da yedek askerler. İsrail’in 500.000 askeri var ve savaş ilanının ardından iki gün içinde yedek kuvvetlerden 300.000 kişiyi geri çağırdı. Bu bir savaştır, biz de tutuklu ve rehinelerle ilgili uluslararası yasalara saygı duyuyoruz. Unutmayın ki 10.000’den fazla Filistinli tutuklu, 3.000’e yakın Filistinli kadın tutuklu ve 18 yaşın altında yüzlerce çocuk tutuklu bulunuyor.
7 Ekim olayları, Temmuz 2006’daki savaşla başlayan savaş kültüründe derin bir değişim yarattı ve Güvenlik Konseyi’nin Filistinlileri saldırı nedeniyle kınamayı kabul etmemesi nedeniyle uluslararası ilişkilerde değişim meydana getirdi. Bu nedenle, dünyadaki tüm özgür halkları ve tüm özgür insanları, yalnızca maddi destek yoluyla değil, aynı zamanda Amerika ve İsrail anlatılarıyla yüzleşmek ve İsrail’de olup bitenler hakkındaki Siyonist yalanları çürütmek için de Filistin direnişini desteklemeye ve desteklemeye çağırıyoruz. İşgalcileri boykot etmeye yönelik küresel kampanyayı destekliyoruz. Hükümetlerin işgalcilerle normalleşmeyi durdurmaları ve her türlü ticari, askeri ve ekonomik anlaşmayı engellemeleri için hükümetlere baskı yapılması gerekiyor.
Türkiye hükümetine, 1950’den bu yana üyesi olduğu, Filistinlileri ve Filistinlilerin 1948’de işgal edilen bölgelerde olmayan mülk ve topraklarını koruyan Filistinlilerin Korunması İçin Uluslararası Uzlaşma Komitesi’nin faaliyete geçmesi yönünde (o tarihten günümüze kadar el konulan tüm mülk ve arazileri kapsıyor) ve bugüne kadar Türkiye devletine tabi olan Filistin topraklarındaki Osmanlı dini vakıflarını ve mülklerini savunması için baskı yapılması gerekiyor.