Nur Alsaqa : “Kurtuluşun tek yolu direnmekten geçiyor” | Röportaj
Ankara’da Radyo, Sinema ve Televizyon öğrencisiyken uzaktan eğitime geçişle beraber Gazze’ye, işgal atındaki ülkesine dönen Nur Alsaqa ile Gazze’deki son durumu, işgali ve direnişi konuştuk.
Merhaba Nur. Bize yaşananları kısaca anlatabilir misin?
Saldırı Seyh Cerrah’dan başladı, insanları evlerinden dışarı atıyorlar. Bu bir etnik temizliktir. İsrail yerleşimcileri saldırana kadar insanlar olanları sosyal medyada paylaşıyor ve barışçıl bir şekilde evlerinin önünde protesto etmeye devam ediyorlardı. Medya yavaş yavaş bu haberleri görünür kıldıkça Filistinlilerin mahalleye girmesini engellemeye başladılar. Sonrasında tansiyon Filistin’in diğer şehirlerinde de yükseldi. İnsanlar protesto etmeye başladı, tabi Kudüs’te, Mescidi Aksa’da da. İsrail saldırmaya başladığında birçok kişi sadece barışçıl bir şekilde protesto ediyordu, dua ediyorlardı. Camilere bombalar attılar, ayakkabılarıyla camiye doluştular.
Bu işgal aslında yıllardır sürüyor, insanlar evlerinden çıkartılıyorlar. Aslında şu anda yaşananlar yeni şeyler değiller. Bu derece duyulmasına ne sebep oldu?
Evet bu yıllardır yaşanan bir şey aslında. Yeni olan şey ise bunu canlı yayında, herkesin gözü önünde yapıyor olmaları. Ve bu defa insanlar onları ifşa etmeye başladı. Bu defa farklı olan sosyal medyanın etkisi. Yaşadıklarımızı paylaşabiliyor olmamız, bütün dünyanın olan bitenden haberdar olmasını sağladı. Gazze 14 yıldan fazla bir süredir abluka altında ve şu an dördüncü defa savaş görüyor. Bombalar sivillerin üzerine düştü, binaların, sokakların… Ve Hamas’ın insanları kalkan olarak kullandığı söyleniyordu fakat bu doğru değil. Şimdiye kadar 200’den fazla sivil öldü, kadın, çocuk… Bizi öldürmeye hakları yok. Çok fazla bina yok edildi. Gazze’deki önemli yerler, deniz gören restoranlar, Gazze’nin tek alışveriş merkezi yok oldu. Bütün sokaklar bombalandı.
Al-Shifa hastanesi de zarar gören binalar arasındaydı sanırım.
Aslında orası bombalanmadı. 200 metre kadar yakın yerler ve oraya çıkan bütün yollar bombalandı. Yani ambulanslar ve doktorlar için hareket alanı çok kısıtlı.
Çok büyük bir direniş de var değil mi? Farklı siyasi görüşten partiler, örgütler bir arada şu an, Hamas, FHKC, İslami Cihat…
Evet elbette. Ne yazık ki insanlar İsrail’in yaptığına “öz savunma” adını veriyorlar. Oysa gerçekte kendini savunan taraf biziz. Bizi bir nebze de olsun rahatlatabilen şey ise cevap verebilme ya da geri saldırma yeteneğimiz. Çünkü buna hakkımız var. Sivilleri bombaladığımız söyleniyor. Onların korunaklı alanları var, abluka yüzünden bizim böyle bir seçeneğimiz yok. İsrail Gazze’yi bu derece kuşatmışken ve içeriye hiçbir şeyin girmesine ya da buradan hiçbir şeyin çıkmasına izin vermiyorken bu kadar güçlü roketler ve savunma sistemleri yapabilmemiz inanılmaz! Elde ne varsa kullanılarak yapılmış şeyler bunlar. Bazı roketler, İsrail’in daha önce düşürdüğü bombaların parçaları kullanılarak üretilmiş. Bunu yapan akıl ve mühendislik gerçekten inanılmaz. Yani kendimizi savunmak için elimizde ne varsa kullanıyoruz. Barışın tek seçenek olduğunu ve bizim koşullar konusunda müzakere etmemiz gerektiğini söyleyen kişiler saçmalıyorlar çünkü müzakereler yıllardır devam ediyor ama nerede olduğumuza bir bakın. Her yeni müzakereyle Filistin’i parça parça kaybediyoruz. Kurtuluşun tek yolu direnmekten geçiyor.
Kimler birlikte direniyor şu anda?
Çok farklı partiler var ama en önemli sonuçları Hamas ve onun silahlı kuvvetleri Al-Qassam alıyor. En etkili demek istemiyorum ama en çok roket üretebilen, en büyük yankıyı uyandırabilen onlar oldu. Güzel olan şeyse bütün partiler birlikte çalışıyor. Belki de ilk kez bu derece birlik halindeler. Çok fazla kayıp var, çok sayıda insanımız yaralandı, öldürüldü ve onların da yararlıları, ölüleri var belki ama bir deyiş vardır: “Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan her zaman kazanır”. Özellikle şu an içinde bulunduğumuz durumda o kadar çok şeyi zaten kaybetmiş durumdayız ki artık kaybedecek bir şey kalmadı. Yani aslında kazanıyoruz. Evet insanlarımızı kaybediyoruz, ama insanlar umutlarını kaybetmiyorlar. Kardeşlerini kaybedenler var örneğin, yine de ayağa kalkıyorlar, konuşmaya anlatmaya çalışıyorlar. “Ben iyiyim” diyorlar, “her şey Filistin için, her şey Kudüs için”. Tabi ki ağıt yakan, göz yaşı döken çok fazla insan var ve buna hakları var ama bazıları da ayağa kalkıyorlar, hayatlarının en zor zamanını yaşıyor olmalarına rağmen harika, beklenmedik şeyler söyleyebiliyorlar. Böyle zamanlarda toprağımızla kurduğumuz bağın bu derece güçlendiğini görmek inanılmaz. Gerçekten bir amacın olduğunu hissediyorsun. Abluka altında olmak gerçekten zor, ama bunun bitebileceğini düşünmek… Özgür olmak için ödememiz gereken bedellere rağmen yıllardır görmediğimiz bu umut ışığının varlığı yetiyor. Şimdiye kadar hep alışmaya, hayatta kalmaya çalışıyorduk ama bu sefer özgürleşeceğiz.
Gazze uzun zamandır duvarlar arasında. Az önce sen de söyledin, dışarı çıkmak, içeri girmek zor. Elektrik sorunu, temiz su sorunu var, üstelik korona dönemindeyiz. Hastaneler ekipman sıkıntısı yüzünden tam randımanlı çalışamıyor…
Aslında hastaneler konusunda bu söylediğin yanıltıcı. Kız kardeşim Al-Shifa’da cerrah olarak çalışıyor. Bu aciliyet döneminde haftada 2-3 defa 24 saatlik nöbetler tutuyor. Bu gibi durumlara hazırlıklı olduğumuz için yeterli ekipman mevcut, acil durumlar için yani. Sorun aslında şu: bombalar aynı anda birçok yere atılıyor. Gazze’nin neredeyse bütün sokaklarının üzerinde dronlar uçuyor. Yani Gazze’deyseniz dronları neredeyse 7/24 duyabilirsiniz. Genellikle geceleri bombalıyorlar ve aynı anda birçok yer çöküyor. Dolayısıyla birçok insan aynı anda yaralanıyor. İşleri zorlaştıran da bu. 2-3 saat kadar sakin bir ortam var, sonra her şey kaos. Maalesef çok fazla yaralı, çok fazla şehit var.
Peki ya covid?
Bugün tek covid test merkezi bombalandı, yani artık test yapılamayacak. Ama aslına bakarsan şu anda insanlar sadece hayatta kalmak, bunu atlatmak istiyor. Virüsün bulaşıp bulaşmaması pek de önemli değil çünkü hasta olmak bir lüks, biz yalnızca hayatta kalmak istiyoruz. Neler olacağını bilmiyorum tabi ki, bütün bunların üzerine bir de virüs ekleniyor. Yaralıysan, evin yoksa üstelik virüs bulaşırsa, hastaneler de bunun tedavisini vermek için pek uygun yerler değiller şu anda, bu ikincil bir mesele olarak kalıyor. Yani aslında bu bir öncelik meselesi ve koronanın şu anda öncelik olduğunu düşünmüyorum.
Elektrik meselesine gelmek istiyorum. “Normal” şartlar altında günde 12 saat elektrik kesintisi var ama şu anda 3-4 saat kadar elektrik kullanabiliyoruz. Yine de elektrik kesintilerine alışkın olduğumuz için bazılarımız hazırlıklı durumda. Örneğin jeneratörlerimiz var, onları internetin kesilmemesi ve ışığın en azından bir odada açık kalabilmesi için kullanıyoruz. Bazen yeteri kadar şarj edilmemiş oluyor ve internet kesilebiliyor ama biz biraz daha kolay atlatıyoruz. Bazı insanların jeneratör alacak maddi durumları da yok.
Bu durum ne zamandır devam ediyor?
2007’de Gazze’deki elektrik santralini bombaladıklarından beri bu böyle. Kabloları kestiler ve tedarikçi yok. Sınırlar kapalı olduğu için elektrik santralindeki jeneratörleri çalıştıracak petrole de ulaşamıyoruz. Sınırlar kapalı kalmaya devam ederse, hiç elektrik kullanamayacağımız zamanlar da gelecek.
Su konusunda ise, yollar, ana caddeler bombalandığı için su kanalları zarar gördü. Bu da çok büyük altyapı problemleri doğurdu. Aslında korktuğum şey şu: şimdiye kadar durum gerçekten kötüydü ama altından kalkabiliyoruz. Eğer bu şekilde devam ederse, elektriksiz, susuz…
İçerideki dayanışma ne durumda?
Bir arkadaşım bağış yapmamız gerekiyor mu diye sormuştu. İnsanlar birbirine yardım ediyor. Gazze’de hiçbir yer tam olarak güvenli değil ama daha riskli bazı bölgeler var. Görece güvenli yerlerde yaşayan insanlar birlerine kapılarını açıyor, yardımcı oluyorlar. Sosyal medyada “ihtiyacı olanlar için boş dairem var” benzeri şeyler yazan çok fazla mesaj paylaşıldı. Böyle zamanlarda herkes birbirine el uzatıyor, ellerinden geldiğince tabi ki.
Aktivist gruplar, STK’lar var mı peki?
Çok fazla bağış linki paylaşıldı şimdiye kadar, STK’lar bağış konusunda çok iyi işler başardılar ama Gazze’nin o kadar çok problemi var ki, bunlar bağışla çözülebilecek meseleler değiller. Abluka yüzünden herkes çok zor durumda. İşsizlik zaten çok fazla. Birçok kişi sıkışmış halde. Elektrik ya da su gibi en temel insani haklarımızı talep etmeye devam etmek istemiyoruz. Sanırım işsizlik meselesi de sorun yaratmaya devam edecek. O kadar çok iyi eğitimli Filistinli genç var ki… Halkın yaklaşık %90’ı çeşitli diplomalara sahip. Bir şeyler yapmak isteyen ama fırsatı olmayan çok fazla kişi var. Bütün bunlar bittiğinde zaten sınırlı olan istihdam alanları daha da sınırlanacak. Binalar, şirketler, esnaf bombalandı. Bütün bunlar bittiğinde kaç kişinin yapacak hiçbir işi olmayacağını sen düşün…
Bağışlar bu noktada çözüm olmayacaktır değil mi?
Tabi, bağışlar geçici çözümler getiriyor. Bir iki ev tamir edilebilir ama altyapı tamamen çökmüş durumda. Bütün bunların çözülmesi için paradan daha fazlası gerekecek ve uzun zaman alacak.
Savaş zamanlarında sivil halk ve özellikle de kadınlar en büyük zararı görüyorlar. Ama aynı zamanda güçlü, mücadeleci kadın figürleri de var. Kadınların durumundan da biraz bahsedebilir misin?
Okumakta en çok zorlandığım şey, annelerin tweetleri oluyor. “Bütün bu keşmekeşin içinde çocukları nasıl koruyabiliriz?” gibi başlıkları olan paylaşımlar görüyorum. Bizim bir kedimiz var ve gürültü duyduğu anda koşup koltuğun altına saklanıyor, onu sakinleştirmeye çalışıyoruz. Bu böyleyken, bir çocuğunun olmasını, o çocuğa böyle bir durumda yaşamanın ne demek olduğunu anlatmak zorunda kalmayı tahmin bile edemiyorum. Gazze’nin dışındaki akrabalarıyla konuşurken “orada bombalar nasıl duyuluyor?” diye soran çocuklar var. Bunun normal bir şey olduğunu, her yerde böyle olduğunu düşünüyorlar. Bu durumu yalnızca yaşamak değil zor olan, aynı zamanda çocukların, evin için güçlü durmak zorundasın. Kadınlar toplumun en önemli parçası, onların nasıl direndiklerini görmek gerçekten inanılmaz. Örneğin büyükannem de bizimle yaşıyor. Herhangi bir şey olduğunda, öylece oturmaya devam ediyor, sessiz ve vakur. Hayatı boyunca gördüğü bunca şeyden sonra bile zarifliğini koruyor. Annem de aynı şekilde, bizim için ne kadar korktuğunu görüyorum ama dik durmayı biliyor. Benim yemek yemeye bile mecalim olmadığı zamanlarda o ayağa kalkıp bize yemek yapıyor. Kardeşim de keza… Onun evden çıkmak zorunda olması ve biz ayrıyken ona bir şey olma ihtimaliyle yüzleşmek benim için en zor şeylerden biri. Çünkü daha önce de söylediğim gibi, hepimiz aynı odada kalıyoruz ki birimize bir şey olacaksa hepimize olsun.
Çok teşekkür ederim Nur, eklemek istediğin bir şey var mı?
Ben de sana teşekkür ederim, sesimizi duyurmaya çalışmak, insanlara Filistin’den bahsetmek, sosyal medyada Filistin halkının paylaşımlarını yaygınlaştırmak gerçekten çok önemli.