Perşembe, Nisan 25, 2024
Ana SayfaHaberler

Gençlik Örgütleri 1 Mayıs’ı değerlendiriyor!

Farklı perspektiflere sahip olsak da sokaklarda, okullarda, meydanlarda omuz omuza direndiğimiz gerçeği bize şu gerçeği de sunmaktadır; anlaşabileceğimiz her odakta anlaşabilir, uzlaşmayacağımız her odakta da tartışabiliriz.

Biz de bu esastan yola çıktık ve “şimdilik örtük” bir tartışma denklemi yaratmış olmayı hedefleyerek omuz omuza direndiğimiz arkadaşlarımıza yani Gençlik Örgütlerine bir soru yönelttik.

Korona sürecinde gerçekleşecek ikinci 1 Mayıs’a giderken, bir gençlik hareketi olarak önümüzdeki 1 Mayıs’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Bu soru ile günü eyleme ve geleceği inşa etme çabamızda bizim için çok kritik bir önemde duran birlik ekseninde yoldaşlaşma isteğimizin ilk adımını gerçekleştirmiş bulunmaktayız.

Şimdi sözü arkadaşlarımıza bırakıyoruz:


Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)

1 Mayıs’a az bir zaman kala işçi sınıfına, emekçilere yönelik saldırıların, sömürünün, hak gasplarının, Kod-29 zulmünün giderek arttığı günlerden geçiyoruz. Pandeminin derinleştirdiği ekonomik krizden kaynaklı işsizlik ve yoksulluğun ciddi boyutlara geldiği, milyonlarca insanın açlık sınırının altında hayata tutunmaya çalıştığı, milyonlarca gencin işsizlik ve geleceksizlik sarmalında sıkıştığı bugünlerde öfke kabına sığmıyor. Her yerde irili ufaklı işçi eylemleri, tabana giderek yayılan komite-konsey örgütlenmeleri, sokak röportajlarına, sosyal medyaya yansıyan toplumsal öfke kurumuş bozkırın bir kıvılcımla tutuştuğu gibi toplumun geniş kesimlerinin patlamaya hazır olduğunu gösteriyor. Pandeminin derinleştirdiği ekonomik krizle birlikte toplumsal sorunların ve toplumsal çelişkilerin işçi sınıfının geniş kesimlerinde, gençlikte düzen ile köprüleri yıkmasının önü açılmış durumdadır. Yaklaşan 1 Mayıs işçi sınıfının öfkesini yasaklarla, baskılarla dizginlemek isteyen sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasında devrimci bir kapışma biçiminde geçecek.

Böylesi bir ortamda 1 Mayıs’a giderken gençlik hareketi işçi sınıfı ile birlikte mücadele köprülerini daha da güçlendirmek için kolları sıvamalıdır. Boğaziçi ile birlikte gün yüzüne çıkan gençliğin isyanını işçi eylemleriyle buluşturmalı, 1 Mayıs’a giderken üniversiteleri, sokakları, emekçi semtleri kavga alanlarına dönüştürmeli, kitlesel bir 1 Mayıs’a hazırlık sürecini işçi örgütleriyle birlikte örgütlemelidir. 1 Mayıs’ta ise yasaklamalara inat en sıkı sağlık önlemlerini alarak devrimciler, sosyalistler, işçi örgütleri ile birlikte Taksim Meydanı’nı zapt etmelidir. Diğer kentlerde ise 1 Mayıs’ın devrimci coşkusunu yasaklara rağmen büyütmeli ve her yere yaygınlaştırmak için çabalamalıdır! Birleşik mücadelemizin coşkusunu büyüterek, “Bütün İktidar Emeğin Olacak” şiarıyla başta Taksim meydanı olmak üzere her yeri 1 Mayıs’ta kavga alanlarına çevirelim!

***

Kaldıraç Üniversite

2021 1 Mayıs’ına giderken Saray Rejimi tarafından önümüze yasaklar konulmaya başlandı. İçinden geçtiğimiz süreçte Kadınlar meydan, sokak yasaklarını tanımamıştır, öğrenciler ne ev hapislerinde tutulabilmiş, ne sokaktan çektirilebilmişlerdir. Eylem yasağı konan işçiler “işçiler açken patronlara huzur yok” diyerek yasakları tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Saray rejimi karşımızda ve oradadır. Bütün saldırganlığı ile hareket etmektedir. Yani 2021 1 Mayıs’ına yasakların tanınmadığı sokaklardan gidiyoruz. Gücümüz direnişte olan işçi sınıfının öznelerinden gelmektedir. Üç ayı aşan Boğaziçi direnişiyle sokaklarda, kampüslerde nasıl ki yan yana durduysak, 1 Mayıs’a giderken de direnişlerin sözlerini yükselteceği kitlesel ve birleşik bir miting olanakları ellerimizdedir.

Saray Rejimi kendi kendine yıkılmaz, Birleşik Emek Cephesi’yle 1 Mayıs’a ! 1 Mayıs’ta Sokaklardayız!

***

Yeni Demokrat Gençlik (YDG)

Pandemi sürecinde halk, bir taraftan pandemiden kendi imkanları ile korunmaya çalışırken temel sağlık hizmetlerinden dahi yararlanamaz hale geldi. Bu süreçte gerçek işsizlik her geçen gün artarken, insanlar ciddi düzeyde yoksullaştı, küçük esnaf kepenk kapatmak zorunda kaldı, kafe – bar ve restoran sektörü nasıl adım atacağını bilemeyecek duruma geldi. Burada çalışan çoğu genç binlerce işçi deyim yerindeyse “kendi kaderine terk edildi”.

Koronavirüsün Türkiye’de resmi kayıtlara göre ilk göründüğü günden bu yana bir yıldan fazla zaman geçti. Ve tüm bu süreç boyunca halkın kaynakları ile ayakta duran devlet halk için ne yaptı? Koca bir hiç. Eğitimde 1 yıl önce ile bir yıl sonra arasındaki fark nedir, sağlık alanında bir yıl önce ile şimdi arasındaki fark nedir, işçi ve emekçilerin çalışma koşullarında bir sene öncesi ile şimdi arasındaki fark nedir? Koca bir hiç! Pandemi gerçekliği karşısında devletin halkın kaynaklarıyla halk için yaptığı hiçbir şey yok. Ortada dolanan sadece bir HES kodu var bunu da sağlık için değil ama hali hazırda kendi güvenlik politikalarının bir parçası haline getirmiş durumdalar.

Bunun dışında devlet büyük patronları korumak, onların karlarına kar katmak için elinden ne geliyorsa bir bir yapıyor. Sendikalı olanlar, hakkını arayanlar kod-29 bahanesiyle işlerinden ediliyor. Ve tüm bunların üzerine işçi sınıfına dönük hem kapitalist dünya ölçeğinde teknolojik gelişmelerle hem de Türkiye ölçeğinde emeğin örgütlü güçlerine dönük saldırılarla emeğin değeri düşürülüyor. İşsizlik günden güne artıyor. Bu saldırılar arttıkça emeğin değeri kapitalist düzene daha fazla kaptırıldıkça gençliğin geleceği de bir o kadar belirsizleşiyor, çalınıyor. Yaşanan bu ve benzeri gelişmeler, bizim için şunu çok açık bir şekilde gösteriyor: Emeğe dönük saldırılar arttıkça gençliğin geleceği kazanma savaşımı, işçi sınıfının iktidarı kazanma savaşıyla daha fazla birleşiyor. Elbette bu gerçeklik her zaman vardır ama gün geçtikçe gerçek dünyada bu paralellik kendini daha fazla gösteriyor.

Sonuç itibari ile gençlik olarak, 1 Mayıs’a giderken gençliğin geleceği kazanma mücadelesi eşittir halkın iktidarı kazanma mücadelesidir diyoruz. Yeni Demokrat Gençlik olarak da geleceği kazanma, kayyumları def etme, patriyarkal düzeni ortadan kaldırma mücadelemizin sınıf mücadelesiyle ne kadar bağlı olduğunu görebiliyor ve çalışmalarımızı gençliğin emeğini sahiplenmesi ekseninde daha fazla yükseltmeye çalışıyoruz. Bu açıdan, 1 Mayıs’a giderken, genç işsizliğe karşı örgütlenelim, emeğin değeri ve hakkını savunmak için örgütlenelim, sendikal haklarımız için bugünden mücadeleye girişelim, üniversitelerimizdeki, şehirlerimizdeki kayyumları defetmek için bir araya gelelim çağrısını yapıyoruz. Bizi kendi kaderimize terk edenlere gerçek gücün kimde olduğunu 1 Mayıs vesilesiyle tekrar gösterelim.

Birleşik mücadele düzleminde attığımız adımlar bu gücü büyütüyor. Gençlik mücadelesinin gelişimi ve kazanımları için daha fazla umut veriyor.

***

Gençliğin Devrimci Güçleri (Dev-Güç)

Dünyayı etkisi altına alan pandemi ile birlikte kapitalistler gelmekte olan sonlarını erteleme planlarını halkın yumruğu ile karşılaşmamak adına kurnazca ve alçakça bir şekilde yarattılar. Dört bir yanı sarmış olan ekonomik krizin faturasını canlarını hiçe saydıkları işçilere ödetmeye çalışırken saraylarındaki rahat koltuklarda onları rahatsız oturtanın gelişebilecek bir ayaklanma olduğunu biliyor ve bu rahatsızlıklarında onları haklı çıkarmak adına sokaklarda olmaya devam ediyoruz. Pandemi sürecinin başlangıcından bu yana dünyanın çeşitli yerlerinde; insanın, doğanın düşmanı olan bu sistemin krizine karşı kadınlar, emekçiler isyan bayrağını her mevziiden dalgalandırıyor. Türkiye’de de emperyalist hayaller peşinde koşan sömürgeci faşist iktidarın savaş politikaları nedeniyle var olan ekonomik kriz, gün geçtikçe daha da derinleşmekte. İktidar pandemiyi de ülkeyi de yönetemiyor, yönetemedikçe girdiği çıkmazdan saldırgan politikaları, sahte istifa oyunları ile çıkmaya çalışıyor. Hayatları gibi istifaları da sahte çünkü faşizmi ayakta tutmak için savaş çığırtkanlığına ihtiyaçları var.

Sergilenen bu tiyatroda ise emekçilerden sahneyi izlemeleri ve alkış tutmaları bekleniyor! Evine ekmek götüremeyen, yoksulluktan, geleceksizlikten intihar eden; tazminatsız, 29 Koduyla, KHK’larla işten atılan, her geçen gün artan Kovid-19 vakaları bahanesiyle kısıtlamalar artarken işçiler-emekçiler düzenin çarkları dönebilsin diye muaf tutuluyor. Mesai saatlerinde, vardiyalarda, AKP kongrelerinde bulaşmayan virüs işçilerin izinli günlerinde mi bulaşıyor? Bozuk düzende sağlam çark olmayacağı gibi, bu şartlarda düzen içi özgürlük talebinde bulunmakta asla gerçekleşmeyecek hayallere kapılmaktan başka bir şey değildir.
Öte yandan pandemi bahanesiyle ilk işten atılanlar kadınlar oldu. Patriyarkal kapitalizmin her fırsatta saldırdığı kadınlar ve lgbti+lar, işsiz kaldı, evlere hapsedildi. Görünmeyen emek, erkek şiddetiyle birlikte hayatlarımızı esir almaya çalışıyor. LGBTİ+lar pandemi sürecinde yoğun çalıştırıldıkları hizmet sektörünün kısıtlamalarla kapatılması ile birlikte işsizleştirildi. Her gün en az 3 kadının katledildiği, faillerin erkek yargı ve erkek devlet tarafından korunduğu yerde, İstanbul Sözleşmesinden bir gecede oldu bittiye getirip çekildiklerini açıkladılar. Faşist iktidarın aldığı bu karar var olan erkek düzenin korunması için en temel haklarımızdan bizi yoksun bırakma çabasıdır. Fakat hükümsüzdür!

Kod-29, KHK’lar, kayyumlar, İstanbul Sözleşmesi, Ramazan ayı boyunca getirilen -1 Mayıs’ı da kapsayan- yasaklar hiç şüphe yoktur ki diz çöktürme çabasıdır ama nafile!

Meşruluğunu yitiren AKP-MHP iktidarının karşısında fiili meşru mücadelemiz ile zalimin zulmünü, faşizmin hükmünü tanımıyoruz! 1 Mayıs’ta sokakta, meydandayız!

***

Sosyalist Öğrenci Hareketi (SÖH)

1 Mayıs başta işçi sınıfı olmak üzere Dünya emekçi halklarının, kapitalist-emperyalist sistemin sömürü ilişkilerine karşı isyan ve başkaldırı günüdür. Kapitalist sistem emekçi halklara ve ezilenlere yoksulluk, sefalet, savaş ve sömürüden başka bir şey vaat etmiyor, bu durum sistemin işleyiş anlayışının tezahürüdür. Kapitalist sistem sürekli olarak ekonomik, sosyal ve siyasal krizler ortaya çıkarır, pandemi sürecinde gerçekleşecek olan 2. 1 Mayıs’a yaklaşırken, kapitalist sistemin bu süreçte nasıl krize girdiğini ve bu krizin hesabının yine işçi sınıfına ödettirildiğini görüyoruz. Sistem; geleceksizlik, güvencesizlik, sağlıksız çalışma koşulları ve kırpılan maaşlar ile krizin faturasını emekçilere ödettiriyor. Kapitalist sistem eğitimi sadece bir meta olarak görür, eğitim kurumlarının ticarethane ve öğrencilerin müşteri olduğu bu düzende verilen eğitimin tek amacı sisteme uyumlu, sorun çıkarmayan kalifiyeli işçilerin yaratılmasıdır. Öğrenciler part-time adı verilen güvencesiz çalışma koşullarında vahşice sömürülüyor, online eğitimin gerekliliği olan ekipmanlara sahip olmayan öğrencilere ise “Bu sizin sorumluluğunuzda, herkes üniversite mezunu olacak diye bir şey yok” deniliyor. Patriyarkal sistem kadını her alanda erkekten aşağı görür, ekonomik krizlerde ilk kadını işinden çıkarıp onu ait olduğunu düşündüğü evine gönderiyor, evde ise kadını aile içi şiddet ve ev içi görülmeyen emek karşılıyor. Kapitalist sistem insan merkeziyetçi anlayış ile doğayı talan etmekte, doğanın ve üstünde yaşayan canlıların üstünde mutlak bir tahakküm kurmaktadır, kâr ve sermaye uğruna doğa yok edilmektedir.

Kapitalist sistem doğası gereği krizlere girecektir, bizim görevimiz ise bu sistemi tarihin çöplüğüne göndermektir. Sosyalist Öğrenci Hareketi olarak yaşamın bütün alanlarında sistemin çoklu sömürü ve tahakküm ilişkisine, patriyarkaya, ikili cinsiyet sistemine, faşizme, sömürgeciliğe, insan merkezciliğine ve eğitimin metalaşmasına karşı 1 Mayıs’ta başkaldırıyoruz. Sömürü ve tahakküm ilişkilerinin olmadığı komünal bir yaşam için 1 Mayıs’ta öğrencileri ve ezilen tüm toplumsal kategorileri 1 Mayıs’a ve başkaldırıya davet ediyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Bijî Yek Gulan! Wes Bo 1 Gulane! Կեցցե մայիսի 1-ը!

***

Öğrenci İnisiyatifi

1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nü ikinci kez küresel salgın koşulları altında karşılıyoruz. Ezilenlerin yaşam şartlarının daha da zorlaştığı, kapitalist zorbalığın ve zulmün dünya halklarına karşı sömürü çarkını döndürmek için var gücüyle saldırılarını sürdürdüğü bugünlerde 1 Mayıs daha da önem kazanıyor. İşçi sınıfının, kadınların, gençlerin, doğanın ve tüm ezilenlerin düşmanı AKP-MHP iktidarı, salgının başından itibaren ‘tedbir’ adı altında tüm politikalarını burjuva sınıfının korunması ve sermayenin çıkarlarının devamı üzerine kurarken virüsle değil ezilenlerle mücadele ediyor. Evde kal çağrıları yapılırken krizin yükü emekçi halklara ödetiliyor, işçilerin karantinaları fabrikalar oluyor, esnek çalışmayla güvencesizlik artıyor, Kod-29’la işçi kıyımı yapılıyor, kadınların ev içi emek sömürüsü şiddetleniyor, ücretli izin hakkı, kamusal sağlık ve eğitim hakkı, halk sağlığı hiçe sayılırken ezilenlere ölümlerden ölüm beğenin dayatması yapılıyor. Okurken çalışmak zorunda kalan gençler pandemide işsiz kalırken eğitim eşitsizliği de katlanarak artıyor. Verilen eğitime erişilemezken stajyer öğrenciler hiçbir sağlık güvencesi olmadan ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyor.

Bugün maskesi birer birer düşen iktidar bütün devlet aygıtını, şiddetini, yasaklarını; hak mücadelelerinin, kazanımların üzerine göndererek canımıza kastetmeyi sürdürüyor. Siyasal iktidarın bu saldırılarına karşı bu seneki 1 Mayıs’ı mücadele ve dayanışmayla yükselen anlamlı direnişlerle karşılıyoruz. Aylardır süren kayyum rektörlere ve saraya karşı demokratik üniversite mücadelesi, sömürüye ve açlığa karşı işçilerin emekçilerin mücadelesi, Newroz’dan 1 Mayıs’a taşan anadil mücadelesi, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasına karşı kadınların verdiği yaşam mücadelesi 1 Mayıs’ta yan yana gelecek ve her yeri direniş alanına dönüştürecek.

***

Diren Üniversite

Her sene bir önceki seneden farklı koşullarda 1 Mayıs’a gidiyoruz Bu 1 Mayıs’ın öğrenci gençlik için ayrıca bir önemi olacak. Boğaziçi direnişi ile açığa çıkan öğrenci hareketliliğin alanlarda yerini alması. Demokratik üniversite talebi atanmış kayyum rektörlerle daha fazla dile getirilmeye başlandı. Her kurumun tek bir kişi ağzına bağlandığı bir dönemdeyiz. Bu tekçi anlayış yaşamın her alanına olduğu gibi üniversiteleri de kendi anlayışı ile dizayn etmeye çalışıyor. Bunun üniversiteler üzerindeki en son örneğini de Boğaziçi’ne atanan kayyum ile gördük. Fakat bu sefer Boğaziçi öğrencileri ve akademisyenleriyle beraber birçok üniversiteli de atamalara karşı hızlı ve güçlü bir şekilde tepkisini gösterdi. Bu çok kısa bir sürede büyük bir siyasi restleşmeye döndü. Tek kişi yönetimi kendi otoriterliğine karşı gelişen bu güçlü isyandan aklına başka güçlü bir isyanı getirdi. Gezi isyanın da en büyük özelliği gençlerin yoğun katılımı olmuştu. Boğaziçi ile açığa çıkan dinamikten çekinen iktidar oraya her türlü kozunu oynayarak saldırdı fakat ne bu isyanı bastırabildi ne de bu atamanın meşru olduğunu kamuoyuna inandırabildi.

Boğaziçi’nin yaratmış olduğu güçlü bir isyan dalgasıyla bu 1 Mayıs’a gidiyoruz. İktidar her türlü yan yana gelişi özellikle önlemeye çalışıyor. 1 Mayıs gibi kitlelerin bilincinde tarihsel bir önemi olan bir gün olunca iktidar için daha da tehlikeli bir hal alıyor. Pandemi hiçe sayılarak kapalı alanlarda kongreler yapan iktidar, her türlü muhalif etkinliği pandemi bahane ederek önlemeye çalışıyor. 1 Mayıs’ı gününde kutlamanın önüne geçmeye çalışıyor. Bu 1 Mayıs’ın önemi kitlesel 1 Mayıs kutlamasından geçmektedir. Ama biliyoruz ki 1 Mayıs’ın yeri Taksim olduğu gibi kutlanacak zamanı da 1 Mayıs günüdür. İktidarın tüm bu hilelerine ve baskılarına rağmen Özgür Bilim Demokratik Üniversite talebimizle alanlarda olacağız.

***

Yeni Demokrat Gençlik (YDG)

Pandemi krizinin ektileriyle geçen ikinci 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Bu yıl da pandemiyi sömürünün, hak gasplarının ve ezilen halk yığınlarına saldırının parçası haline getiren emperyalist-kapitalist sistemin devrevi krizi derinleşerek sürüyor. Türk hakim sınıfları da bu süreçte yaşadığı kriz ve tıkanmaları daha saldırgan bir pozisyon alarak aşma eğiliminde. Ayakta kalmak için saldıran faşizme karşı halk gençliğinin Boğaziçi direnişiyle yanıt verdiği, geleceksizliğe karşı mücadeleye yöneldiği bir momentten geçiyoruz. Newroz’da alanlara yansıyan isyanı şimdi 1 Mayıs’a taşıma zamanı. Halk gençliğini faşizme, geleceksizliğe karşı özgürlüğü ve geleceği kazanmak için bir adım ileri çıkmaya ve YDG saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.

***

Özgürlükçü Gençlik

1 Mayıs’ta Demokratik Üniversite Talebini İşçi Sınıfının Talepleri ile Birleştirelim

Pandemi koşullarında gireceğimiz 1 Mayıs işçi bayramına sayılı günler kaldı. Bu süreç bir yanıyla kapitalizmin çürümüşlüğünü gösterirken, bir yanıyla egemenler ile işçi sınıfı arasındaki açı farkını görünür kıldı. Yalılarında spor yapan sermayedarlar ve metrelerce öteden selam veren egemenler; işten çıkarmalarla açlığa mahkum edilen, virüse rağmen çalışmaya zorlanarak ölüme terk edilen işçi sınıfının hafızasına kazındı.

Tıpkı bir gece ansızın yurtları boşaltılan biz üniversitelilerin, online eğitime erişememesinin hafızalarımıza kazındığı gibi. İşçi sınıfının bir segmenti olan öğrenci gençlik açısından, başka bir deyişle geleceğin işçileri ya da işsizleri açısından 1 Mayıs, sınıfa ve gençliğe karşı artan tüm saldırılara bir cevap olmakla birlikte birlik, dayanışma ve mücadele günü.

Online eğitime geçiş ve öğrenci gençliğin kölece çalışma koşullarında çalıştığı kafe, bar gibi işletmelerin kapanmasıyla öğrenciler memleketlerine döndüler.

Bu süreç bize, öğrenci gençliğin bulunduğu şehirde, köyde, semtte 1 Mayıs’a katılmasını, bayramını kutlamasını sağlamanın yollarını bulma sorumluluğu yüklüyor. Patronların elinde silah haline gelen Kod-29, gasp etmeye çalıştıkları kıdem tazminatı, sürgün politikaları, öğrenci gençliğe reva görülen işsizlik, geleceksizlik ve kayyum politikaları sınıf kinimizle birlikte 1 Mayıs coşkumuzu da arttırmalı.

1 Mayıs’ın kendisi kadar ona giden süreç de emekçi halk ve öğrenci gençlik için oldukça önemlidir. Öğrenci gençlik Boğaziçi sürecinden aldığı güç ve enerji ile emekçi mahalleleri, havzaları, birlik, dayanışma ve mücadele alanlarına dönüştürmeli. Demokratik Üniversite talebini işçi sınıfının talepleri ile birleştirmeli.

***

HDP Gençlik Meclisleri

2020’yle başlayan ve devam eden Korona virüs pandemisi ile birlikte Türkiye ve Kürdistan’da görülmemiş şekilde emekçilerin, kadınların, gençlerin haklarına ve özgürlüklerine ayrıca da demokrasiye karşı amansız bir saldırı dalgası baş göstermiştir. Kapitalizmin insan merkezli değil kar merkezli bir sistem olduğu bugün yaşanan pandemi ile bir kez daha ispatlanmış, insanlığa düşman kar hırsıyla hareket eden bir sistem olduğu apaçık görünür hale gelmiştir.

Özellikle geçen dönem de pandemi süreci içerisinde geçirdiğimiz direniş bayramında gençler geleceksizlik politikaları, işsizlik veya ucuz iş gücü olarak daha da sömürülmeye çalışılmış adeta iktidar köleleştirmeye dönük sistemlerini derinleştirmiştir. Faşist iktidar krizin faturasını işçi ve emekçilere keserek “aynı gemide” olunduğu propagandası yapmıştır. Yürüttüğü bütün kara propagandayla ülkede yaşanan ölüm sayısını ve vaka sayısını az göstererek Türkiye ve Kürdistan’ın pandemi sürecinden en az etkilenen ülkelerden biri olduğu vurgusunu yapmaya devam etmiştir. Faşist İktidarın cebinde para olmadığı için yine işçi ve emekçilerden kesintiler yaparak yaşanan ekonomik krizi onlara fatura etmektedir. İBAN paylaşımı ile iktidar emekçilere destek sağlaması gerekirken tekrar emekçilere dönük bir sömürü politikası yürüterek yolsuzluğunu katmerlendirmiştir. Yine binlerce kadın ve çocuk erkek egemen zihniyet tarafından katledilmiş(-yor), taciz ve tecavüze maruz kalıyor. Yaşanan ekonomik krize rağmen savaş ekonomisinden kesinti yapmayan iktidar yine imha ve inkar politikalarından vazgeçmediği görünüyor. Savaş politikasıyla, baskılarla, kadınlara dönük katliamlara ve işçilere dönük sömürü politikalarını artırarak da devam ettirdiğini görüyoruz. Tüm bunların toplamında da Bugün başta Ortadoğu olmak üzere dünyada yaşanan tüm savaş ve yıkımların, katliamların, kıyımların, açlığın, yoksulluğun, işsizliğin, ekonomik krizin, ekonomik kriz bunalımlarının, hastalık ve salgınların, doğamızın ve üzerinde yaşayan tüm canlıların büyük bir tehdit altında oluşunun tek sebebi erkek egemen kapitalist modernite sistemidir diyebiliriz. Günümüz için de pandemiyi kapitalizmin son darbesi olarak nitelendirmek yerinde olur. Geçen 1 Mayıs’tan bu yana AKP ve küçük ortağı şüphesiz bu tür darbelerle ömrünü uzatacağını düşünmektedir. Bugün belediyeleri işgal etmekten, vekillerin dokunulmazlığını kaldırmaktan, özgür ve özerk üniversite taleplerine saldırmaktan ve toplumsal muhalefeti nasıl tasfiye ederim, demokratik kazanımları nasıl boğarım anlayışıyla savaş konseptini derinleştirmeye devam etmektedir.

En önemli ve temel meseleye gelecek olursak da bahsettiğimiz tüm bu politikalar öncelikle İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanıyor. İmralı’da geliştirilen tecrit ve işkence sistemi, korona virüse dayanarak tüm kadınlara, gençlere, emekçilere, halklara, ezilenlere dayatılan tecrit ve işkence sistemine dönüştü. Tüm toplumu eve hapsederek Kürdistan ve Türkiye’yi bir hapishaneye çevirmek isteyerek yaşamın her alanında egemenliklerini yeniden üretmek istiyorlar.

Dünya halkları, emekçilerin direniş bayramı olarak 1 mayıs kutlamaktadır. Şüphesiz 1 Mayıs Türkiye ve Kürdistan devrimlerinin ortak dayanışma birlik, mücadele günü olarak da ayrı bir anlam ifade eder. Tam da bu tasfiye, inkar ve imha politikalarının derinleştiği bir süreçte 2021 1 Mayıs’ına giriyoruz. Türkiye ve Kürdistan gençliği açısından özellikle önemli bir sürece tekabül ediyor. Kendisi işçi, emekçi, kadın ve genç bütün kesimlere düşman olan faşist iktidarı kitlelerin kabul görmeme durumu her geçen gün daha yoğun bir şekilde artmakta. Ki bunu Boğaziçi direnişinde, 8 Mart’ta kadınların itirazında ve Newroz’da gördük. Ortaya konulan ruh baskılara karşı direnişi seçen çoğunluğunu gençliğin oluşturduğu halk kitleleriydi. Dolayısıyla tüm imha, inkar politikalarına karşı “Sosyalizm de Israr İnsan Olmakta Isrardır” diyen gençlik nasıl ki Mahirlerin mücadelesini sürdürdüyse, bizler de Sinan, Deniz, İbo, Haki ve Kemal ile devam eden asırlık demokrasi ve özgürlük mücadelesini bu 1 Mayıs’la birlikte daha da büyütüp geliştirerek ve AKP-MHP faşizmini tarihin çöp sepetine atıp, Kürdistan ve Türkiye için olduğu kadar Ortadoğu ve tüm insanlığın özgürlük ve demokratik devriminin gelişmesinde büyük rolümüz olacaktır. Bu tarihi rol ve misyonun ancak birlik, ortak dayanışma ve mücadele ile de gelişebileceğini biliyoruz. Bu yüzden 1 Mayıs’ı tarihsel anlamına uygun bir şekilde sahiplenen ve örgütleyen bir yerde birleşik gençlik mücadelesini geliştirip tarihi görev ve sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bizler devrimci birlik ruhunu ve mücadele mirasını emeğin sömürge memurlarına karşı direnerek, sosyalizmin bir gelecek olduğu iddiasıyla özgür yaşam mücadelesini zafere ulaştıracak iradeye sahibiz. Bunu da 1 Mayıs’ta “hep birlikte” bir mücadeleyle gerçekleştirebiliriz. Bu 1 Mayıs’ın anlamı bu açıdan bizler için oldukça önemli.

***

Anarşist Gençlik

Geçtiğimiz sene Mart ayında, dünyanın farklı bölgelerinde yayılmış olan Covid-19 virüsü yaşadığımız bölgede de ortaya çıkmış ve ilk vaka bu ayda duyurulmuştu. Virüsün ortaya çıkmasının ardından yaşamımızda bir çok şey hızla değişti. Sokağa çıkma yasağı, fiziksel mesafe kuralı, maske zorunluluğu derken Covid-19’la tanıştığımız bir seneyi geride bıraktık. Covid-19’la tanışan yalnızca biz olmadık, devletler de beklemedikleri bir  krizin içinde buldular kendilerini. Biz bu krize Korona Krizi diyoruz; devlet ve kapitalizmin olduğu bir dünyada bu krizin ortaya çıkmasına şaşırmıyoruz. Bu dünyanın bir keşmekeşten ibaret olduğunu krizin ilk haftalarında çok belirgin şekilde yaşadık. 

Devlet içine düştüğü krizden kurtulmaya, zenginleri de kurtarmaya çalışırken devletin ortaya koyduğu tedbirlerin, kısıtlamaların ve yasakların ezilenleri daha çok ezdiğini gördük. Devlet “Hayat Eve Sığar” derken hayatı eve sığamayanlar, kapitalizmin çarkları dönsün diye salgına rağmen çalışmak zorunda kalanlar, işsiz bırakılanlar bir taraftaydık. Bizim sırtımızdan kazananlar, kazandıklarıyla bir servete sahip olanlar ise evlerinde, bir başka taraftaydı. Krizler, ezenler ve ezilenlerin taraflarının daha da belirginleştiği anlardır. Bunu Korona Krizi’yle beraber tekrar görmüş olduk: Devlet ve kapitalizm, adaletsizlikler üzerine kuruludur.

Bu sene 1 Mayıs’ı, tüm bu adaletsizliklerin içinde karşılıyoruz. Koşullar ezilenler için giderek dayanılmaz bir hale geliyor, çalıştıkça daha çok çalıştırılıyor, daha çok sömürülüyoruz. Korona Krizi’ni fırsata çeviren patronlar ekmek için kendilerine muhtaç olduğumuzu düşünerek daha da zalimleşiyor. Ancak koşullarla uzlaşmayanlar coğrafyanın her yerinde patronların karşısında işçilerin kavgasını örgütlüyor. Belediye işçileri, kargo işcileri, kafe-bar işçileri… Adalet için atılan her slogan adaletsizliğe bir darbe.

Biz Anarşist Gençlik olarak 1886’da Haymarket’te “Günde 8 Saat” diyerek 1 Mayıs’ı yaratan işçilerin kavgasını bugün  “Ekmek Adalet Özgürlük” diyerek büyütüyoruz.  Onlar, adaletsizliklere sabretmeyenler ve koşullarla uzlaşmayanlardı. Kendilerinden sonrakilere 1 Mayıs’ı ödünç bıraktılar. Devlet 8 anarşisti idam ederek ezilenlerin kavgasını bitirebileceğini sanmıştı o zaman, ancak bitmedi. Ezilenlerin büyüyen öfkesiyle beraber patronların büyüyen korkusu da o gün bugündür sürüyor.

Biz, özgürlük ve adalet için mücadele eden gençleriz. Devletin ve kapitalizmin  dünyasının tutsaklık ve adaletisizlik olduğunu söylüyoruz, örgütlenip mücadele ederek bu dünyayı tersine çevireceğiz. Bunu sağlayacak gücümüzün örgütlenme olduğunu devletin ne yaparsa yapsın bitiremediği Boğaziçi direnişinin ilk gününden bu yana görüyoruz. Biliyoruz ki bugünün 1 Mayıs’ları yarına ödünç bıraktığımız geleneğin tohumlarıdır. Biz, 1886’da yoldaşlarımızdan aldığımız kavgayı bu yıl da sokaklarda büyütmeyi sürdüreceğiz. Yoldaş August Spies’ın idam edilmeden önce söylediği gibi: “Sessizliğimizin sizin bugün boğduğunuz seslerden çok daha güçlü olduğu bir gün gelecek. Yaşasın Anarşizm!”

***

Devrimci Gençlik Birliği (DGB)

Özerk-demokratik üniversite için mücadeleye!

1 Mayıs’ta alanlara!

1 Mayıs’ın ön günlerindeyiz. Geçtiğimiz bir yıl pandeminin ağırlaştığı, işçi ve emekçilere, gençlere, kadınlara dönük çok yönlü saldırıların yaşandığı bir yıl oldu. Halihazırda var olan ekonomik, sosyal ve siyasal kriz bu süreçte daha da derinleşti. Üstelik sermaye devleti pandeminin ve krizin ağır faturasını işçi ve emekçilere, gençlere, kadınlara ödetmek istedi. Ancak yaşanan direnişler, bunun umdukları kadar kolay olmadığını gözler önüne serdi.

Eğitimde yıllardır süren neo-liberal dönüşüm ve eğitim hakkının gaspı pandemi süreci ile daha da derinleşti. Pandeminin ilk günlerinde sermayeye teşvikler ve kurtarma paketleri açıklanırken eğitim alanına dönük hiçbir plan açıklanmadı, bütçe ayrılmadı. Örgün eğitime verilen ara bir buçuk yıla yaklaşırken, niteliksiz ve güdük online eğitime dahi milyonlarca öğrenci internet, bilgisayar vb teknik ekipman eksikliği nedeniyle ulaşamadı. Tek adam rejiminin bir kararnamesi ile belirlenen sınav ve eğitim sistemine dair eğitimin gerçek öznelerine hiçbir söz hakkı tanınmadı. Salgının en ağır seyrettiği dönemlerde milyonlarca insanın sağlığı tehlikeye atılarak üniversiteye ve liseye giriş sınavları yapıldı. Üstelik tarihleri dahi sermayenin ihtiyacına göre belirlendi. Üniversitelerimizde de online eğitim yeni sorunlar yarattı. Derslerde ve sınavlarda kamera açma zorunluluğu, şeref sözleşmesi gibi onur kırıcı uygulamalar hayata geçirilmek istendi. Bütün bunlar eğitim hakkının gaspının aldığı boyutları gözler önüne serdi.

Eğitim hakkımızı gasp eden, bizleri geleceksizliğe mahkûm eden, kendi geleceğimiz hakkında hiçbir söz hakkı tanımayan kapitalist sisteme gün be gün öfkemiz büyüdü. Tek adam rejimi bu saldırıların yanında toplumsal muhalefetin tüm kesimlerine de dizginsiz bir saldırı süreci işletildi. Baskıya, sömürüye, geleceksizliğe karşı çıkan ve direnen her kesime dönük gözaltı, tutuklama, yargı terörü devreye sokuldu. Tek adam rejimini toplumsal yaşamın her alanında egemenliğini tahsis etme uğruna bir gece kararnamesi ile üniversitelerimize kayyım rektörler atadı. Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun kayyım rektör olarak atanması ile öfkemiz sokaklara taştı. Mesele yalnızca “Boğaziçi Üniversitesi değil mesele bütün üniversiteler” diyen ve “Özerk-demokratik üniversite” talep eden binlerce kişi başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere birçok kentte birçok üniversiteyi direniş alanına çevirdik. Üniversitelerimizde ve kent meydanlarında “özerk-demokratik üniversite” talebini yükselttik. Tek adam rejimi Boğaziçi direnişinin daha ilk gününde büyük bir korkuya kapıldı. O bilindik Haziran direnişi fobisi ile azgınca saldırdı. Saldırılar boyunca bine yakın öğrenci gözaltına alındı, onlarca öğrenci tutuklandı, ev hapsi aldı. Ancak direnişimizi bitirmeye saldırıları yetmedi. Gençliğin gelecek ve özgürlük mücadelesini hiçbir baskı, saldırı, gözaltı ve tutuklamanın engelleyemeyeceğini gözler önüne serdik. Bizler üniversitelerde, sokaklarda, direnişin ve mücadelenin sürdüğü her alanda olmaya devam edeceğiz. Şimdi sırada 1 Mayıs var.

Pandeminin başından beri işçi ve emekçilere dizginsiz bir sömürüyü ve köleliği dayatan, gençlere, kadınlara, toplumsal muhalefetin bütün öznelerine saldıran, kapalı salonlarda salgını hiçe sayarak lebalep kongreler toplayan tek adam rejimi şimdi de 1 Mayıs’ı yasaklamak istiyor. Çünkü 1 Mayıs’ın gücünden korkuyor! 1 Mayıs’ta köleliğe mahkûm edilmek istenen, kısa çalışma ödeneği, kod-29 gibi saldırılar ile karşılaşan, işten atma saldırısına uğrayan işçi ve emekçilerin, eğitim hakları gasp edilen, üniversitelerine kayyum rektör atanan, geleceksiz eştirilen gençliğin, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesi ile çekilme kararı verilirken, katledilen, sömürülen, tacize ve istismara uğrayan kadınların, dinci gerici şoven saldırganlık ile iradeleri yok sayılan Kürt halkının sokakta olmasından korkuyorlar!

Korkularını büyütmeye devam edeceğiz. “Özerk-demokratik üniversite” ve “söz-yetki-karar hakkı” için bu 1 Mayıs’ta birleşik, kitlesel, militan bir süreç örgütlemeliyiz. Tek adam rejimin yasaklarını boşa düşürerek 1 Mayıs’ı tarihsel ve sınıfsal özüne uygun bir şekilde geçirmek en temel sorumluluklarımızdan biridir. 1 Mayıs’ta alanlara!

***

Gençlik Komiteleri

Devrimci kopuştan bugüne değin 1 Mayıslarda önemli bir konumu bulunan, işçileri adına önemli bir kazanım konumunda bulunan Taksim alanı, 2013’ten bu yana ısrarla ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin eylem yasağıyla yüzleşmektedir. 2021 yılında ise 1 Mayıs tümden yasaklanmış ve belki de işçilerin çıkıp kendilerini, kendi başlarına temsil edebilecekleri tek gün de ellerinden alınmıştır. Tüm kongrelerin hemen ertesinde adeta göz korkutmak için alınan bu kararda yükselen isyan bayraklarının da etkisinin olduğu çok açıktır.  

Biz gençliğin de ana hedefinde; bu korku cenderesini delmek, iktidarın tüm saldırganlığına karşı tırpanlarımızı kaldırmak ve işçilerin yanında durmak vardır. Biliyoruz ki; korkunun yanında getirdikleriyle savaşmaktansa, direkt korkunun şah damarına saldırmak ancak ve ancak onu yok edebilir. O nedenle; Gençlik Komiteleri olarak, korkunun şah damarına dipten gelen bir dalga gibi vurmak için; ekonomik ve sosyal baskının varlığına dayanamayıp intihar eden insanların, iş yerlerinde iş cinayetine kurban giden işçilerin, cebinde beş kuruş olmadığı için yaşamını bir saksı gibi geçiren tüm gençlerin öfkesini sırtımıza alarak;  1 Mayıs’ta Taksim Meydanındayız!

***

Gençlik Komünleri (GK)

Covid-19 süreciyle patronların işçileri sömürüsü, devletin zulüm politikaları gittikçe şiddetlenmiştir. Kriz ve faşizm her haliyle kendini hanede, sokakta, iş yerinde daha fazla hissettiriyor. Burjuva ve devlet sömürüde ve otoriterlikte ödün vermeden bu krizde zenginleştikçe bizler yoksullaşıyoruz. Kira ücretleri, temel gıda maddelerinde ve bir çok ihtiyaçtaki enflasyon ve pandemi bahanesiyle işten çıkarmalar… Bütün bunları ve krizi en derinden yaşayanın işçi sınıfı, emekçiler olduğunu biliyoruz. Ancak burjuvazinin ve faşist devletin de bu süreçteki sıkışmışlığını görüyoruz. Mevcut iktidar bu sıkışmışlıktan bin liralık ‘güya’ desteğiyle çıkmaya çalışmaktadır. Ancak Türkiye’nin ekonomik politikalarının neoliberalizme uyum sağlamak için sanayi, tarım gibi üretici emek alanlarından çekilip yalnızca hizmet ve inşaat sektörüne yığdığı sermayesi, özelleştirmeleri ile yaşadığı krizin faturasını emekçiler ödemektedir ve sermaye bu krizden çıkış yolu bulamayacaktır.

1 Mayıs’a krizin derinleştiğinin ve derinleşeceğinin farkında olarak gidiyoruz. İş günlerinde tıklım tıklım toplu taşımaları kullandırtıp, İşçi Sınıfının Kavga Gününün yasak ilan edilmesini kabul etmiyoruz. Sokağa çıkma, günümüzü isimlendirme, içeriğini belirleme üzerine söz söyleme hakkını burjuvazinin elindeki devletin yetkililerine bırakmıyoruz. Patronların ve devletin sağlığımızı hiçe sayarak çalışmak zorunda bırakıp, 1 Mayıs’ta alanlardaki direnişimizin üstüne pandemi bahanesi ile basmaya çalışmalarını reddediyoruz, 1 Mayıs kavgasını sokakta veriyoruz. BİZİM ÖLÜLERİMİZ ONLARIN SERMAYESİ OLMAYACAK!

Asıl virüs kapitalizmdir. Bu virüs tarihin her döneminde bizi sömürmeden yaşayamaz ve yaşam formlarını emeğimizin üzerine kurmuştur. Bu şiarla, bu virüse karşı her alanı örgütleyeceğiz.
Bizi öldüren Covid-19 değil, bu sistemdir!
Biz de bu sistemi öldüreceğiz!
Kavgayla 1 Mayıs’a!

Biji Yek Gulan!

Yaşasın 1 Mayıs!