Kehf – Halil Yıldız
Gülağacının dallarına asıyorken dileklerini
Daha gün doğmadan
gün görmemişler
Darağacında asılıyordu üç genç
Daha gün doğmadan
Gün görmemişlerin
Kayıp cennetinin avlusunda
Sen de Hızır
Ben derim Deniz
Sen de Yusuf
Ben derim İlyas
Sen de Kerbela
Ben derim Hüseyin
Herkes başka başka anlar
Başka başka anlatır hikayesini
Gülağacı değil
vişne ağacı değil
Darağacı…
Nasılda sallanır insan
Boynuna kendi geçirip ilmeği
Bayramlık çocuklar gibi
Gülümseyerek ve neşeyle?
Hoş Musa’nın aklı bile ermemiş bu işe
Ama anlatmayı deneyeceğim bende
Bu hali
Hızır ile Musa kıssası ile
Bir vakit demiş ki Musa tilmizine
Gideceğim iki Deniz’in birleştiği yere
Varamazsam bile gideceğim senelerce
(En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin)
Az gittiler uz gittiler
Soluk soluğa
Kan ter içinde
Vardılar iki denizin birleştiği yere
Dedi ki Musa tilmizine
Kuşluk yemeğimizi çıkar heybenden
Yorulduk epeyce
Farketti ki tilmiz
Kayaya sığındıkları vakit
Unutmuş heybesindeki balığı
Muhakkak şeytandı balığı unutturan bana
Musa güldü bir tilmizine
bunca yolu O’nu bulmak için geldik.
Şeytan değil Hızır’dı o
Döndüler gerisin geri
Onca yolu
Musa ile Tilmizi
Bulabilmek için Hızır’ı
Vardılar Hızır’ın huzuruna
Musa,
Asasıyla Kızıldeniz’i ortadan ikiye bölen
Kavmini çöllerden geçiren
O koskoca peygamber
Aman diledi Hızır’dan
Tabi olayım tek Sana
Öğret yeter ki ilim ve hikmetini bana
Hızır baktı bir Musa’ya
Sen ki Firavunun zulmüne sabredensin
Sen ki kavminin altın buzağıya secde edişini görensin
Ama doğrusu sen benim yolumda asla sabredemezsin
Çünkü sen hakikatin içyüzünü bilemezsin
Hakikat ile zannı ayırt edemezsin
Musa söz verdi Hızır’a
“İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim”
Peki dedi Hızır Musa’ya
Peki Musa
“O halde bana tabi olacaksın;
ben sana sırrını anlatmadıkça,
hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın!”
Hızır ile Musa
Düştüler yola
Vardılar beraberce bir limana
Bindiler beraberce bir gemiye
Hızır deldi gemiyi
Ve su alınca gemi
Sordu Musa
Geminin içindekileri görmez misin?
Geminin içindekilerinin boğulacağını bilmez misin?
Biliyorsan böyle kötü bir işi yaptın
Sen niçin?
Hızır Musa’ya şöyle bir baktı
Ve sözü tekrar hatırlattı.
“Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?”
Başını öne eğdi Musa
mahcupça
“Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama
ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.”
Efendim nihayet
Hızır ile Musa kıyıya vardılar
Kıyıda bir erkek çocuğa rastladılar
Hızır görünce çocuğu
Çekip kılıncını
gövdesinden boynunu ayırdı
Dayanamadı Musa
Tekrar karıştı lafa
“Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın?
Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın”
Ve Hızır hatırlattı sözünü bir daha:
“Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?”
Söz verdi Hızır’a Musa
Eğer bundan sonra sana
bir şey sorarsam bana arkadaş olma!
Yaparsam aynı hatayı bir daha
Yok hiçbir mazeretim senin nazarında
bundan sonra
Tekrar düştüler yola
Nihayet vardılar geç vakit bir köye
Köy halkı ne misafir etti
Ne bir lokma ekmek verdi
Hızır ile Musa’ya
Çarptı Hızır’ın gözüne
Yıkılmak üzere olan bir duvar
Hızır duvarı doğrulttu
Ve hiçbir şey istemeden köylülerden
Yoluna koyuldu.
Ermedi aklı Musa’nın bu işe
Durduk yere bindiği gemiyi delen
Kısas olmadan elceğiz çocuğu öldüren
Hızır
Kendilerini insan yerine koymayan köylüye
Yardım etsin
Hiç olacak iş mi?
Yetmedi karşılığında tek lokma ekmek istemesin
Sordu Musa;
Sana yüz çevirene niye yardım edersin
Yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin
Eğer isteseydin
Hızır baktı bir Musa’ya
Buraya kadarmış Musa
Tükettin sen hakkını
Vakit aramızın ayrılma zamanı
Ama gitmeden evvel
Sana sabredemediğin şeylerin
İçyüzünü haber edeceğim.
Hani vardı ya o deldiğim gemi
O gemi
Denizde çalışan birkaç yoksula aitti.
Deldim o gemiyi
Deldimse sebebi
Karşı kıyıda
Zalim bir hükümdar
Varan her gemiye
El koyuyordu zorla
Oğlana gelirsek
Mümin kimselerdi anası babası
Çocuksa yılanın başı
Kesilecek küçükken daha
Yoksa sapacaktı yoldan ilerde
Azmışlardan olacaktı anne ile baba
Şimdi
Doğacak yeni bir oğulları
Merhametli ve hayırlı
Birde şu duvar işi var
O duvar iki yetim oğlana aitti
Babaları da iyi bir kimse idi
İki yetim oğlu gibi
O duvarın altında ise bir hazine gizli
Rabbin istedi ki
Yıkılmasın o duvar
Geçmesin o hazine
O kadir bilmezlerin eline
Vakti gelince
O yetim çocuklar
Hazineyi olduğu yerden çıkaracaklar
Kıssadan hisse
Dönersek bizim Deniz’lere
Kim kem söz söylese
Kim kara çalsa eylediklerine
Ya gündüz körü sersemdir
Veyahut su katılmamış bir şerefsizdir.
Sabaha kavuşuyor gün
Vakit şimdi Hıdırellez
Asıldı devrim dileğimiz
Darağacına
Gülağacına nispet
Ve kabul olacaksa dileğimiz
ömrümüz adanacak
Ezilenlere sadaka
imanımız sınanacak
açlık farz yazgımızda
Kurbanlarımız verilecek
Kefaret olup günahlara
Bunca kelamdan sonra
bir daha düşün işin aslını
Deniz mi sanırsın ayıranı
Muradı karşı yaka’ya varmak olanı
Deniz, karşı yaka’yı ayırmaz
bu yakadan
Karşıyaka’da bir olur
Hüseyini Yusufuyla
*Kehf: Kur’an’ın 18. suresidir ve Türkçe anlamı mağara demektir. Surede temel konu olarak, inançları sebebiyle öldürülmekten kurtulmak için bir mağaraya sığınan gençlerin mucizevi halleri, ayrıca Hz. Musa ile Zülkarneyn konu edilmektedir.